16 Ocak 2010 Cumartesi

Guimarães'de Yağmurun Üzerine Gitmek


Lizbon'a gözlerimi acıtan parlak bir havada, 30 derece sıcaklık altında indiğimi hatırlıyorum. Portekiz'in kurulduğu yer olan üniversite şehrim Guimarães'e trenle geldiğim gri akşamüstünde ise, sadece yüzümü ıslatabilen özgüveni düşük bir yağmur vardı.

Takip eden günlerde o kadar çok yağmur yağdı ki, sokaklarda bıraktığımız anılarımızı bu yalnız ülkenin taşlı yollarındaki küçük nehircikler halinde sürükleyip götürdü. Öyle nehirciklerdi ki, herkes farkındaydı onların ve aslında kimse de umursamıyordu su ile nelerin taşındığını.

Bu toprakların yalnız ozanı Pessoa, "Suyu hissettiğimden, hissediyorum sıkıntıyı." demişti ve ilginç olup olmadığına kafa yoramayacağım, bu toprakların bana fısıldadığı ilk anlamlı sözlerin bir bölümüydü bu. Takip eden günlerde ne kadar çok yağmur yağacağını ve ne kadar çok Pessoa düşüneceğimi bilmiyordum.

Neleri yıkayıp götürdüğünü, neleri temizlediğini ve neleri ıslatarak çürümeye götürdüğünü, annemin sevdiği toprak kokusunu mu yoksa bir yerlerin pisliğini mi taşıdığını bilmeden yağıyordu yağmur. Portekiz'in küçük gökyüzünü her zamanki griye boyayarak.

Yağmur, üzerinde fazlaca düşünmemi gerektirecek kadar çok yağdı. Yakınlarda bir yerde, yüzyıllardır bu yağmuru yemekten usanmış bir taş evden çıkarken sabaha karşı, birden uyanmama neden olan aynı yağmurdu ve sesi hoşuma gittiği zamanlarda camı sonuna kadar açıp dinleyerek grilikte uyumamı sağlayan aynı yağmur...

Geçmişte ve bugün yağan ve takip edecek günlerde yağacak olan yağmur tek bir şey anlatmaya çalışıyordu. Benim Kordelya'm olan Karşıyaka'da veya Guimarães'de, Kadıköy'de veya Cascais'te, orada ya da burada, yağmur her yerde, aynı şekilde yağmıyor.

21 Kasım 2009 Cumartesi

Burası Uzakbatı.

Herşeye uzağı(m)z zira.